30 Haziran 2011 Perşembe

Elmore Leonard'dan yazarlara 10 öğüt

Önümüzdeki günlerde ünlü yazarların öğütlerini Türkçe'ye çevirip, sizinle paylaşmaya başlayacağız. Yazı dizimize, Türkiye'de çok tanınmasa da ABD'de ünlü bir polisiye yazarı olan Elmore Leonard'ın öğütleriyle başlayacağız.

1 Hiçbir zaman kitabınızı hava durumunu anlatarak başlatmayın. Bunu sadece atmosfer yaratmak için yapıyorsanız ve hava durumunun karakterlerin o anlarıyla hiçbir ilgisi yoksa, çok kısa tutun. Okur, olabildiğince hızla ilerleyip insanlarla karşılaşmak isteyecektir. İstisnalar var elbette. Berry Lopez iseniz, ve Arktik Düşler kitabında olduğu gibi, buz ve karı tarif etmek için Eskimolardan bile daha güzel yöntemler biliyorsanız, istediğiniz kadar hava raporu sunabilirsiniz.

2. Öndeyişlerden kaçının, sinir bozucu olabiliyorlar, özellikle de Öndeyiş ve Giriş gibi kısımlar da varsa. Bu tür şeyler edebi olmayan kitaplara ait. Bir romanda bir öndeyiş (ya da bir önsöz) bir arka tasar sunabilir ve illa kitabın başında olması gerekmez. Bununla birlikte John Steinbeck'in Tatlı Perşembe romanında bir öndeyişe rastlıyoruz, ama bunda bir sakınca yok, çünkü başkahraman hikayeyi anlatmadan önce okura kendi kurallarını söylüyor. Şöyle diyor: "Bir kitapta bol bol sohbet dinlemeyi seviyorum, ama sohbet eden kişilerin neye benzediğinin bana anlatılmasını sevmiyorum. Ben nasıl konuştuğundan, nasıl göründüğünü anlamak istiyorum."

3. "Dedi"den başka herhangi bir fiil kullanmayın. Diyalogların olduğu satırlar, karakterlere ait. Girdiğiniz fiiller ise yazarın diyaloğa burnunu soktuğu yerler. Ama "dedi" fiili, "homurdandı," "uyardı" "söylendi" ya da "diye yalan söyledi" gibi fiillerden çok daha az rahatsız edici. Bir keresinde Mary McCarthy adlı bir yazarın bir diyaloğun sonunda "diye takrir etti" dediğini okuduğumu hatırlıyorum, yerimden kalkıp sözlüğe bakmam gerekmişti.

4 Hiçbir zaman "dedi" fiilini dönüştürmek için belirteç kullanmayın. Bunu yaparsanız ölümcül bir günah işlemiş olursunuz. Bunu yapmak, karşılıklı diyaloğu sekteye uğratır, dikkat dağıtır ve yazarın gereğinden fazlasını ifşa etmesine neden olur.

5 Ünlemlerinizi dizginleyin! Herhangi bir düz yazıda her 100.000 kelimede kullanacağınız ünlem sayısı iki ya da üçü geçmemeli. Elbette Tom Wolfe gibi ünlemlerle cambazlık yapma yeteneğiniz varsa, istediğiniz miktarda kullanabilirsiniz.

6 "Birdenbire" ya da "ortalık birbirine girdi" gibi vurgular kullanmaktan kaçının.  Bu kuralın bir açıklamaya ihtiyacı yok. Ama şu kadarını söyleyebilirim, genelde bu gibi vurgulara başvuran yazarlar, aynı zamanda sürüsü bereket ünlem de kullanan yazarlar oluyor.

7 Bölgese şiveleri ve aksanları olabildiğince seyrek kullanın. Satırlarınızda şivelere yer vermeye başladığınız anda itibaren buna bir son vermek neredeyse imkansız.

8 Karakterlerin ayrıntılı tasvirlerini yapmaktan kaçının. Bu işi Steinbeck vaktiyle, hepimize yetecek kadar yaptı. Ernest Hemingway'in "Beyaz Filler Gibi Tepeler" adlı hikayesinde Amerikalı kahraman ve yanında küçük kız neye benziyordu? "Kız şapkasını çıkarıp masanın üzerine koydu." Bütün hikayede bir karaterin görüntüsünün anlatıldığı tek cümle bu.

9 Sözcüklerle manzaralar yaratabilen biri değilseniz nesneleri ve yerleri anlatırken, çok fazla ayrıntıya girmeyin. Olaylarının gidişatını ve hikayenin akışını duraklatan tasvirler istemezsiniz.

10 Okurun atlayacağını düşündüğünüz bölümleri siz de atlayın. Okurken neleri atladığınızı bir düşünün: tasvirlerle boğulmuş, upuzun, kesintisiz paragraflar.

Ve diğer bütün kuralları toparlayan, en önemli kural: Yazılmış gibi duyuluyorsa, tekrar yazın.

16 Haziran 2011 Perşembe

John Grisham'dan Yazarlara Öğütler

Polisiye ve casusluk romanlarının ünlü yazarı John Grisham'a (Şirket, Pelikan Mektubu, Müşteri) 2006 yılında ABD'de katıldığı bir televizyon programında genç yazarlara ne tür öğütler vermek istediği sorulduğunda, her şeyden önce kendilerine yazarlıktan başka bir meslek bulmalarını önerir. Bir yazar olmadan önce bazı şeylerin yaşanmış olması gerektiğini anlatan usta yazar, bir şey anlatabilmek için bir şeylerin yaşanmış olması gerektiğini söyler.  Dünyayı görmeden, insanları tanımadan, aşk, kalp kırıklığı gibi bir takım duygusal deneyimleri yaşamadan yazar olmanın umutsuz bir çaba olacağını anlatır. "Dünyada ait olduğunuz yer neresi, onu bulmalısınız," der.

Aynı zamanda yağmurlu bir günde sırtınızı dayayabileceğiniz bir güvencenizin olması gerektiğini söyler John Grisham. Hayattaki en temel ihtiyaçları güvence altına aldıktan ve sabit bir gelire sahip olduktan sonra, ciddi bir yazarlık kariyerinin düşünülebileceğini anlatır.

Yazarlığa başlarda sadece bir hobi gözüyle bakmak gerekir der Grisham; gün içerisinde bulduğunuz boş vakitlerde, günde bir sayfa bile yazmanın iyi bir başlangıç olduğunu söyler.  Kendisi yazarlığı temel mesleği haline getirmeden önce profesyonel bir avukat olarak çalışıyordu, ve sabit bir işi olmasına rağmen, her gün yazmaya devam ediyordu. Ancak Grisham'a göre, günde bir sayfa bile yazmayan bir kişin, günün birinde bir yazar olabilmesi oldukça uzak bir hayaldir. Günde bir sayfa yazmak  zamanla bir alışkanlığa dönüşecektir, ve günün birinde geri dönüp bakıldığında, üstüste birikmiş yüzlerce sayfanın olduğu görülecektir.

Charlie Ross, 2006 - John Grisham'ın Genç Yazarlara Öğütleri
http://www.charlierose.com/view/clip/9507